Dördüncüden Haber Yok
Hacettepe Tıp Fakültesi ikinci
senedeydim. Pazartesi sabahları benim için tam bir kabus olurdu
Sınıftaki beş kız kendi aralarında moda üzerinde konuşurken
otuz erkekten büyük bir bölümü maç sonuçları üzerind eküfür
kıyamet hararetli yorumlar diğerleride becerdikleri ya da becermeyi
hayal ettikleri karı/kızlar hakında atıp tutarlardı. Boysa benim
hafta sonu yaşantımı, geçmiş aşklarımı, kayıplarımı,
heyecanlarımı, düşlerimi anlatabileceğim kimse yoktu. Gerçi
yıllardır açık bir insandım ve gerek sınıf birincisi olmamdan
kaynaklı ders konularında gerekse hepsini sustuduğum spor
konularında ki muhabbetlerde bile aranılan bir adamdım ama yine de
içimde bir parça kendimi gerçek anlamda ifade edemediğim birinin
acısını, eksiğini duyardı. Bu anlamda yalnızdım.
Ders aralarında büyük bir ümitle
koşardım kantine.. herkesin tüzüne bakar muhabbetlerini dinler
beden dili analiz dersinden öğrendiğim kadarı ile davranışlarını
okumaya çalışırdım ama hayır.. benim kendi dilimden
konuşabileceğim kimse yoktu..kendimi yabancı bir yerde sığınmcı
gibi hissediyordum, ki sonradan bu his benimle her gittiğim yere
gelir oldu... lanet okuyordum bize öğretilen tüm toplumsal
istetisliklere.. hani toplumun yüzde üç nokta beşi eşcinseldi..!
eğer bu gerçek olsaydı sırf bu kantinde onlarc eşcinsel olması
gerekirdi. Kısa saçlı, uzun saçlı, zeki, orta seviye zekalı,
dindar, ateist, genç yaşlı yüzlerce erkek ve onları köşemden
izleyen ben...
Üçümcü sene şöyle düşündüm;
'' evet, burda yalnızım. Ama, burada yaşamak en az etrafımdakiler
kadar benimde hakkım. Bursumu verenler (ailem fakirdi) ben gay
olduğum için vergiden muaf tutulmuyordu ki, ben ise gay olduğum
için her ay almam gereken teki asgari ücret kadar olan kitap ve
harici araştırma masraflarından muaf tutulmuyorum. Üniversiye
(hele ki tıp fakültesi) demokratik ve bilimsel bir ortam ise beni
kimliğimden sebep dışluymazlar''
Sonra kız erkek tüm arkadaşlarıma
kantinde yakışıklı bulup beğendiğim erkekleri ve onlar
hakkındaki fantazilerimi anlatmaya başladım.. hepsi şok olmuştu..
beni biliyorlrdı ama bil/konuşma prensipleri gereği yıllardır
hiç sormamışlrdı ve bu tarz cümleleri ilk defa duyuyorlardı..
farkettim ki tıp fakültesinde olmamıza rağmen onların kafasında
ki gay imajı travesi/transeksuel ya da aşırı feminen tiplemeydi
(sanki bu kabahatmış gibi). Dedikodular kulaktan kulağa dolaştı..
her gittiğim yerde bana bakan gözler görüyor fısıltılar
işitiyordum.. hakkımda acaba hangi öğrencilerle, öğretim
üyeleriyle yatmıştır bahisleri dönmeye başlamış bşarılı
olduğum alan derslerini bu sayede başardığımı düşünenler
olmuştu... aylar sonrav uzayan saçlarıma, çift kılağıma
taktığım küpelerime, zaman zaman gözlerime çektiğim kalemime,
'aykırı' giyime dair yapılan tüm dedikodulara son noktayı
koydum..
Dördüncü senede artık herkes beni
bu kimliğimle anmaya ve başkalarıyla tanıştırırken bunu
betimlemeye başlamıştı.. Yüzde yüz kabul görmesemde, kabul
görenlerin kabul ettikleri imaja içten içe karşı çıksam da bir
şekilde ben olarak anılmak rahatlık hissi vermişti.. Zaten
hayatım boyunca hakkımda dedikodu yapıldığından olumsuz şeyleri
pekte takmamıştım. Sonunda insanlar 'ipnedir ama aşırı zeki ve
çalışkandır çokta kültürlüdür' kıvamına gelmişlerdi..
Fakat üst sınıflardan 4 kişi vardı
ki onları kendime çok yakın hisediyordum. Ama onlar bütün
dostluk çabalarıma rağmen, hem birbirlerinden hemde benden uzak
durdular. Belirli bir süreçten sonra herkesle arkadaş olmuştum
ama bu garip dörtlü ile samimi olamadım. Hele ki bir tanesi ile
1967 den beri fakültede ki lgbt hareketlerinden bahsetmeye
başlayınca tüm o çıtkırıldım hali iel 'şey benim isveçte
kız arkadaşım var.. yazları beraber oluyoruz' diye masallar
anlatır kaçardı.
Beni okulda asıl kahreden bu
korkaklıklarıydı.
O sene sonuda ben ailevi nedenler ve
bir türlü rahat duramayıp ilaç sektörünün tıp fakültelerinde
ki baskısı hakkında sürekli yazı yazınca kesilen burslrım
nedeni ile okuldan ayrıldım. Zayen o tuhaf dörlüde aynı yıl
mezun oldu. Herkes bir şekilde hayatın rüzgarına kapıldı.
Aradan yoıllar geçti, bir tanesini gay barda gördüm. Alkollüydü,
dans ediyordu, dans pistinde ki herkese en ucuuzndan yavşamakla
kendini genç oğlanlar elletmekle meşguldü. 'orospu' dedim
içimden. Daha sonraları diğer bir tanesinin travesti olarak
çalıştığını duydum.. tuhaf.. paraya ihtiyacı yoktu oysa..
yani olmamalıydı. En sonunda bi diğerinide bir konser çıkışı
harbşyeden kasımpaşaya yürürken geçtiğim taksim gei parkında
bir lambanın loş işiğinin aydınlattığı bankta oturuken
gördüm. Yalnızdı, sigara içiyordu. Yanına oturdum. Hiç
konuşmadan sigara içtik. Beni hatırlayınca eşcinselliğini,
trükiyede ki eşcinsel hareketin eşçinselleri nasıl başka
yollara çektiğini konuştuk. Hasret giderdik. Güzelim okul
yıllarından bahsederken pişmanlık duyduğunu hissetim. Ama neye
yarar.. onu iş yerime ve hatta evime davet ettim. Gelmedi.. bi zaman
sonra intihar ettiğini okudum şars eseri eski gazeteleri masasına
bırakan bir müşterimin yanındayken..
Dördüncü kişiden hala haber
alamadım.