nerden başlasam..

konuya nereden başlayacağımı, nasıl devam ettireceğimi ve ne anlatacağımı bilmiyorum. tek bildiğim bu geceye dair kesinlikle bir şeyler karalamam gerektiği. bu karalamalar, aylar boyu tek başına yürünen yollarda, uyku tutmayan gecelerde, başını cama yaslayıp seyahat ettiğim otobüs yolculuklarında zihnimde tahayyül ettiklerim sonucunda ortaya çıktı.
sonuç ne olursa olsun bu gece, geriye kalan hayatım için bir milat olacak. iyi ya da kötü, bu çok da mühim değil artık. ama kesinlikle bir şeyler değişecek ve bu sabah uyandığımdan farklı uyanacağım.

yaklaşık üç saat sonra yola çıkıyorum.

neden gidiyorum ve neden şimdi? aslında bu soruya yüzlerce farklı şekilde cevap verebilirim ama biraz düşününce, içlerinden en tatmin edici olanı; '' artık kalmak için bir nedenim kalmadı'' demekmiş gibi geliyor. evet tam olarak böyle diyebilirim.. kalmak için bir nedenin yoksa gitmek gerekiyor çünkü. geride kalan yaşamım boyunca hayat bana bunu öğretti. ve gerçekten gitmek istiyorsan eğer, şu andan daha doğru bir zaman yok. yarını, sonrası yok. ya şimdi ya da hiç. buna emin olabilirsiniz..

nereye gidiyorum? bu soruya verecek bir cevabım yok. zaten bu soruya cevap verebilmeyi de pek istemezdim. yani bu gidiş, uzunca bir tatil ya da planlanmış bir beden göçü olarak cereyan etsin istemem. planlanan kısımları var tabi ki ama bu kesinlikle olayın gidişatıyla alakalı değil. tamamen başlangıcıyla alakalı. mesela, gün boyu bu yazıyı yazmayı planlıyordum, ama içeriğini hiç düşünmedim. an itibariyle, yazdıkça kendiliğinden gelişiyor.. bu sorunun cevabı da böyle gibi.

yolculuğa çıkış sebebim, 'bir yere varmak değil, hiçbir yerde olmamak.'' yani varacağım yerden çok o yolculuğun kendisini önemsiyorum. ki bir yere varabilecek miyim ya da varmak ister miyim, orası da muamma. mevzu gitmek işte, salt gitmek.
''gidiyorum, öyleyse varım''

bu şehrin keşmekeşinden, samimiyetsiz insanlarından, eğreti ilişkilerinden, havasından, suyundan, trafiğinden çok sıkıldım. artık hayatımın geri kalan kısmında, derin derin soluyabileceğim yerlerde bulunmak istiyorum. ve bu doğrultuda yaşabileceğim bir yer bulup, oraya yerleşme amacıyla çıkıyorum yola. neresi olduğu pek de önemli değil. hatta hiç önemli değil.
ben artık yanımda kaybetmekten korkacağım insanlar olsun istiyorum. kayıplarımın, mağlubiyetlerimin sorumlusu yalnızca ben olayım istiyorum. başkalarının darbesiyle yıkılmaktan çok yoruldum artık. düşeceksem, birinin çelmesi sonucunda değil, kendi kendime tökezleyip düşmek istiyorum. aşık olmak istiyorum, sevmek, mümkünse sevilmek istiyorum. kazancım az da olsa, sabah evden çıkarken ıslık çalmak istiyorum yeni güne. mutsuzluğu da istiyorum elbet. sorumlusu olduğum hataların sonucunda, hakettiğim mutsuzluklar yaşamak istiyorum. daha da açmak gerekirse, ağlamak istiyorum sayın seyirciler, ağlamak istiyorum. doya doya ağlamak. bunun ayıplanmayacağı yerlerde olmalıyım artık. insanların artıklarını toplamaktan, açıklarını kapatmaya çalışmaktan, başkalarının hatalarının bedelini ödemekten, bu rutin yaşamdan, yalancı suratlardan kaçıyorum işte. koşar adım değil, belki sürüne sürüne kaçıyorum. ama gidiyorum lan işte. işte gidiyorum. belki bir kazım koyuncu, bir aşık mahzuni şerif gibi değil ama olsun. bir yusuf pişkin olarak, en fazla ne kadar gidilebilecekse o kadar gidiyorum...
her ne kadar dönmemek üzere yola çıkıyorsam da; belki bir kaç hafta, belki bir kaç ay, belki de bir kaç yıl sonra geri dönerim. bir bilinmezliğe doğru yola çıkıyorum ve yarının ne getireceğini bilemiyorum neticede.
ama kendimi temin ederim ki, dönmemek için elimden gelen her şeyi yapacağım. bunun için kendime söz verdim. ve günün birinde, bir şekilde dönmüş olursam bile, gidebilmiş olmanın verdiği rahatlıkla döneceğim. o olgunluğa erişerek yürüyeceğim bu şehrin kaldırımlarında, bir kez daha.. ve yine hiçbir gece bu geceki gibi olmayacak...


haketmediği halde birini üzdüysem, kırdıysam, örselediysem affetsin. benim de bu şehirde kime hakkım geçtiyse helal olsun.

bu konuşmayı george michael'den ''i can't make you love me if you dont'' parçasıyla noktalıyorum.
canım insanlar,
'hoşça kal'ın..

umarım bir gün, bir gün batımında karşılaşırız...

Bu blogdaki popüler yayınlar

hep çirkin

özetle..